KAZANÇ HIRSININ KURBANLARI ve KOLAY PARA HAYALİ İLE GELEN SUÇ

Son yıllarda ülkemizde dolandırıcılık suçlarında gözle görülür bir artış yaşanmakta. Yargı kararlarına ve medyaya yansıyan vakalarda, fail profili kadar dikkat çeken bir diğer unsur da mağdurların ortak özelliği: “kolay yoldan zengin olma arzusu. ” Adalet Bakanlığı Adli İstatistikleri ’ne göre, 2015’ten bu yana dolandırıcılık suçu kapsamında açılan dava sayısı neredeyse iki katına çıkmıştır (Adli İstatistikler, 2023). Bu artış, yalnızca suçun failleriyle açıklanamayıp; suçun zemin bulduğu toplumsal yapının da mercek altına alınması gerekliliğini ortaya koymaktadır.

Bu yazıda dolandırıcılık suçunun yalnızca cezai boyutu değil, mağdurun zihinsel ve ahlaki pozisyonu da mercek altına alınacaktır. Amaç, dolandırıcılık eyleminin toplumsal zemindeki karşılığını daha derinlemesine irdelemek ve “fırsatçılığın” mağduriyetle nasıl iç içe geçtiğini sorgulamaktır.

I. DOLANDIRICILIK: SUÇUN SINIRLARI

Türk Ceza Kanunu’nun 157. ve 158. maddeleri uyarınca dolandırıcılık, bir kimsenin aldatıcı davranışlarla malvarlığına zarar verme amacı taşıyan hileli bir eylemdir. Ancak bu tanım, yalnızca failin eylemine odaklanır. Oysa birçok dolandırıcılık vakasında, mağdurun “akıl dışı kâr vaadiyle kandırılmaya hazır oluşu” da göz ardı edilmemelidir. Bazı mağdurların kandırılmaya ne denli “gönüllü” olduklarını görmek şaşırtıcıdır.

Örnek;

Bir vatandaş, “devlet destekli özel fon” adı altında, hiç tanımadığı bir kişiye 1 milyon TL’lik yatırım yapar. Karşılığında her ay %30 kâr alacağına inanır. Sadece ilk iki ay ödeme alır, sonrası yok. Oysa bu kişi, ne fonun resmi olup olmadığını araştırmış, ne de sözleşme imzalamıştır.

Burada sadece aldatma değil, “imkânsız kâr” vaadine körü körüne inanma da söz konusudur.

II. “KISA YOLDAN KÖŞEYİ DÖNMEK” MANTIĞI: MAĞDURİYET Mİ, RİSKLİ YATIRIM MI?

Piyango sistemleri, saadet zincirleri, borsa vurgunları, sanal para dolandırıcılıkları, “devlet bağlantılı” yatırım vaatleri… Tüm bu yöntemlerin ortak paydası, mağdurların kolay ve çaba harcamadan zengin olma hayalidir.

Bu noktada sorulması gereken soru şudur: Gerçekten mağdur olan kimdir? Gerçekten kandırılmış mıdır yoksa “etik dışı kazanç fırsatı” peşinde koşarken oyunun ters dönmesiyle yüzleşen bir fırsatçı mıdır?

Bazı mağdurlar, yalnızca kandırılmayıp; aynı zamanda kandırmaya da niyetlenmiş görünmektedir…

Birçok dolandırıcılık vakasında mağdurlar, gerçekte düşük riskle yüksek kazanç elde etmenin mümkün olmadığını bilmelerine rağmen, bu hayale tutunmaktadır.

Bauman’ın “akışkan modernlik” kavramıyla tanımladığı üzere, günümüz toplumunda bireyler, emek ve zaman yerine hız ve kazanç odaklı yaşamakta; bu da onları yüksek riskli kararlar almaya yöneltmektedir. (Bauman, 2007).

Örneğin sosyal medyada “bir gecede 100.000 TL kazandım” temalı reklamlarla yatırım yapan bireylerin çoğu, piyasa bilgisinden yoksun şekilde karar almaktadır. Bu durum, klasik anlamda “kandırılan masum” profilinden ziyade, bile isteye kandırılmaya açık birey profilini ortaya koymaktadır.

Bir başka Örnek:

Bir başka mağdur, “sigara kaçakçılığına göz yuman bir sınır memuru üzerinden çok ucuza karton sigara alabileceğini” duyar. Paranızı veriyorsunuz, sigara gelmiyor. Sonra anlıyorsunuz ki ne memur var ne sigara.

Burada artık mağduriyetin değil, “yasadışılığa ortak olma” niyetinin bir sonucu vardır. Kandırılmak burada masum bir saflık değil, sistemden “haksız kazanç çekme” girişiminin kaçınılmaz çöküşüdür.

III. AHLAKİ SORUMLULUK VE TOPLUMSAL ALGILAR

Modern toplumda kazanç elde etmenin “kurnazlıkla” eşdeğer görülmesi, mağduriyetle fırsatçılık arasındaki sınırları bulanıklaştırmaktadır. Toplumumuzda “uyanık” olmak övülürken, emekle kazanmak adeta küçümsenmektedir. Herkes, arka kapıdan girmenin yolunu arar hale gelmiştir dersek çok da abartmış sayılmayız. Toplumda “azıcık da ben kazanayım” düşüncesiyle yasadışı yollara yönelmek normalleşmektedir. Bu noktada etik sorumluluk, hukuki mağduriyetin önüne geçebilir.

Dolandırıcılıkta “iki taraf da ahlaki sınırları aşmak üzere masaya oturduysa”, sadece bir tarafın cezalandırılması adaleti tam olarak sağlar mı? Sorusunu sormadan edemiyoruz.

Özellikle bazı mağdurların, dolandırıldıklarını fark ettiklerinde dahi “benim de sistemin bir açığını yakalama hakkım vardı” anlayışıyla hareket ettikleri görülmektedir. Bu durum, klasik anlamda masum bir mağdurdan ziyade, kaybettiği için şikâyet eden bir kayıp yatırımcıyı akla getirmektedir.

Örnek:

Birçok kişi, sosyal medyada “bir gecede 100.000 TL kazan” başlıklı reklamlara itibar ederek, yabancı menşeli kripto para projelerine yüz binlerce lira yatırmaktadır. Dolandırıldıklarında ise suç duyurusunda bulunmakla kalmayıp, kamu otoritesine “neden bizi korumadınız” diye yüklenmektedirler.

Oysa bu yatırım kararları çoğu zaman “vergisiz”, “devletin radarına girmeyen” yollardan para kazanma motivasyonuyla alınmıştır.

Erdoğan’a göre, bazı mağdurlar aslında dolandırıcıyla “suç ortaklığı” yapmaya gönüllüdür; ancak bu ortaklık bozulduğunda mağduriyet iddiası doğmaktadır (Erdoğan, 2018).

Örneğin kaçak sigara ya da devlet ihalelerine dair içeriden bilgiyle işlem yapan kişiler, bilgi gelmediğinde dolandırıldıklarını ileri sürmektedir. Oysa burada dolandırılan değil, sistemin dışına düşen bir fırsatçılık vardır.

IV. HUKUKİ BOŞLUKLAR VE BİLİNÇLİ RİSK KABULÜ

Ceza yargılamasında mağdurun davranışı, failin kastı kadar önem arz etmemektedir. Ancak bazı ülkelerde, özellikle medeni hukuk sisteminde, “bilinçli risk alımı” dolandırıcılık suçunda failin cezasının indirilmesine veya suçun unsurlarının oluşmadığına dair değerlendirmelere yol açabilmektedir (Fletcher, 2000).

Bu yaklaşım, Türkiye’de de dolandırıcılık yargılamalarında “ahlaki zaaf” veya “haksız kazanç gayesiyle hareket eden mağdur” profilinin dikkatle analiz edilmesini zorunlu kılmaktadır.

Örnek:

Kendini bankacı olarak tanıtan bir kişi, mağdura “içeriden bilgi vererek borsa hisselerini yönlendirebileceğini” söyler. Mağdur, bu bilgiye dayalı olarak işlem yapar ve dolandırılır.

Burada sadece hile değil, mağdurun da “yasadışı iç bilgiyle haksız kazanç elde etme” arzusunun rolü büyüktür. Bu bilinçli tercihler bizim hukuk sistemimizce de artık görmezden gelinmemelidir…

SONUÇ:

Dolandırıcılık suçlarıyla dolu dosyalar her geçen yıl çoğalıyor; ancak bu artış yalnızca faillerin maharetine değil, toplumun kandırılmaya ne kadar istekli hale geldiğine de işaret ediyor. Elbette fail, cezai sorumluluğun merkezindedir. Ancak bazı vakalarda mağdurun da suça katkı sunan davranışlar sergilediği, etik ve hukuki çizgileri bilinçli olarak esnettiği inkâr edilemez.

Kısa yoldan zengin olma arzusu, modern toplumun neredeyse ortak zaafına dönüşmüş durumda. Bu arzu, bireyi yalnızca saflıkla açıklanamayacak kararlar almaya, kimi zaman yasal sınırları zorlamaya, kimi zaman da sistemin açıklarını kurnazca değerlendirmeye yöneltiyor. Bu noktada karşımıza çıkan kişi gerçekten bir kurban mı, yoksa kâr hırsının peşine düşmüş bir fırsatçı mı? Cevap her zaman net değil.

Daha da çarpıcı olan ise, dolandırıcılık mağduru sıfatını taşımasına rağmen aslında kendi haksız çıkar hesabı tutan kişilerin, olaydan sonra kamu kurumlarını, yargıyı, hatta toplumu kendi tarafına çekmek adına mağduriyet söylemini araçsallaştırmalarıdır. Gerçekte “ahlaki zaaf” ile hareket etmiş olan bu kişiler, dolandırıcılık sistemine yalnızca kurban olarak değil, bazen sessiz ortak olarak da katılmaktadırlar.

İşte bu noktada, her “mağdur” sıfatının aynı değerde olmadığını; her iddia sahibinin itibara değer görülmemesi gerektiğini kabul etmeliyiz.

Hukukun, bu tür vakaları değerlendirirken yalnızca failin kastını değil, mağdurun da olayın oluşumuna etkisini hesaba katması, adaletin daha dengeli tecellisini sağlayacaktır. Ancak bu yalnızca yargılamayla çözülebilecek bir mesele değildir. Medyada sürekli yüceltilen haksız zenginlik hikâyeleri, kolay başarı anlatıları ve “uyanıklıkla kazanma” kültürü sorgulanmalı; toplumun yeniden emeğe, dürüst kazanca ve ölçülülüğe yönelmesi için kültürel bir dönüşüm inşa edilmelidir.

Sonuç olarak, dolandırıcılık suçları yalnızca cezai bir mesele değil; aynı zamanda toplumsal değerler sisteminin aynasıdır. Bazen suçlu yalnızca fail değildir. Bazen kandıran kadar, kandırılmayı isteyenin de kendiyle yüzleşmesi gerekir. Ve bazen, her mağdur görünümlü figür, hak ettiği itibarı taşımayabilir.

 

Kıymetli okuyucular,

Unutulmamalıdır ki, “kolay kazanç vaadi çoğu zaman pahalı derslerin habercisidir.” Ve bazen, gerçek zenginlik biriktirdiğimiz parada değil, yüz çevirdiğimiz fırsatlarda gizlidir.

Adalet yalnızca suçu cezalandırmakla değil; niyeti, hırsı ve ahlaki pusulayı tartmakla da yerini bulur.

 

Av. SEDANUR TURAL

 

 

 

 

Kaynakça
•Adalet Bakanlığı (2023). Adli İstatistikler 2022. Ankara: T.C. Adalet Bakanlığı Yayınları.
•Bauman, Z. (2007). Liquid Times: Living in an Age of Uncertainty. Polity Press.
•Erdoğan, M. (2018). “Dolandırıcılık Suçunda Mağdurun Kusurlu Davranışı ve Etkileri.” Ceza Hukuku Dergisi, Cilt 5, Sayı 2.
•Fletcher, G. P. (2000). Basic Concepts of Criminal Law. Oxford University Press.
•Özgenç, İ. (2020). Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler. Seçkin Yayıncılık.

 

 

 

1Yorum

  • Kübra Kaplan

    Emeğinize sağlık, çok bilgilendirici bir içerik olmuş.

    Reply

Kübra Kaplan için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir